26 Şubat 2019 Salı

Hamilelik üzerine

#Hamilelik üzerine...
Kendi vücudunuzda bir canın büyümesi.. minicik bir hücrenin sevimli yumuk yumuk bir bebeğe dönüşmesi ve sizin buna eşlik etmeniz kesinlikle muazzam ve şükredilesi bir serüven.
Geri dönüp baktığımda sanırım en çok kontrollere giderkenki heyecanımı hatırlarım. Onu görecek olmak merakıyla ultrasona dikkatli bakmalarımı ve ultrason fotoğraflarını Sherlock Holmes titizliği ile incelemelerimi unutamam😊 
Merakla beklenen anlar, gaz hareketiyle bebeği ayırma çabaları, gün saymalar, her ay yapılan meyve benzetmeleri, giderek beliren göbeğe seviniş ve daha bir çok anı.. tabi yanında da zorlukları; alınan kilo ve büyüyen göbek ile kısıtlanan hareketler, daralan nefes ve uykusuzluk zordu ama beni en çok zorlayan ne derseniz iştahlı boğa burcu bir gebe olarak dünyaları yemek isterken yemek ve nefes arasında bir tercih yapmak zorunda kalmaktı😊
Bunlar fiziksel olanlar elbette bir de üzerine bizim toplumdaki baskılar, aşırı tıbbi söylentiler ve bolca hurafeler var. İşte bunlar o güzel hamileliğin üzerine kara bulut gibi çöküp insanı bunaltabiliyor. Ben de gebelik sürecinde zaman zaman bunlara kapılıp içimi karartmadım değil ama formülü de şöyle buldum: kafayı serin tutmak.
☀️Evet tıbbi olarak vücudumdaki değişimleri süreçleri bilmeli, araştırmalı ve okumalıyım ama google doktoruna esir olmaya gerek yok
☀️Evet kendime iyi bakmalı ve dikkat etmeliyim ama hurafelerle süreci kendime zindan etmeye gerek yok
☀️Evet doğum için endişelenebilirim hatta korkabilirim ama hazırlanmalıyım bilgilenmeliyim başkalarının abartılmış korkutucu doğum anılarını dinlemeye gerek yok
Elden geldiği kadar bunları yapıp oluruna bırakmak ve sakin olmak sanırım bana en iyi gelen şeydi. Ölüm ve yaşam konularında kaderci biri olarak korku ve endişeler içimi kapladığında kendi kendime dediğim şey; “doğacak ve dünyada bir yeri olacaksa doğacaktır sakin ol ve kendine iyi bak”🙏🏻 olmuştur.
Bu nedenle gebelere iyi şeyler söyleyelim, yüklerini hafifletelim korkutucu doğum anılarıyla korkutmayı marifet hurafelerle kafalarını doldurmayı yardım sanmayalım..
İsteyen herkese bu mutluluğun nasip olması dileğiyle...🙏🏻 not: eski gebe yeni anne

İ

Hoşgeldin Asya’lı günler

 Uzun bir aradan sonra merhaba artık Asya var... biz kavuşalı 5 ay oldu ve ben tekrar yazmak paylaşmak iateği ile doldum. Çünkü artık mutsuzluktan sürekli uyuyamam, boş beleş günler geçiremem,şu an yazdığım yerle tezat olsa da telefon ekranıyla saatler harcayamam.. daha çok okumalı izlemeli öğrenmeliyim..daha çok gezmeli görmeli ve yaşamalıyım... Çocuğum üzerine hayaller kurmak yerine önce ben değişmeli gelişmeli ve hayatın içinde olmalıyım.. Asya ile yeni bir yola çıktım her anne gibi, sıfatlarıma belki de en önemlisi eklendi türlü sorumluluklar yüklendi ağırlaştım.. şimdi o hayata merhaba demiş ve kendi yolculuğuna başlamışken o benim öğretmenim ben onun yol arkadaşıyım, karanlıkta mum yakanı, ihtiyacı olduğunda yanında duranım...
Yolumuz meraklı, eğlenceli ve birlikte olsun...sevdiğim sözdeki gibi günün cebinden bize çıkan ne ise güzellikle iyilikle olsun...Asya ile kaldığım yerden devam;)

31 Ekim 2014 Cuma

LACİ ETEK ve KAHVE KEMER




ARSİN AT ÇİFTLİĞİ ve UZUNGÖL

Gümüşhane'de dördüncü yılım ama Uzungöl'e gitmek bu haftaya kısmetmiş. Uzun zamandır gitmek isteyip bir türlü gidememiştim artık buralardan gitmeden bir göreyim dedim. Sabah Gümüşhane'den çıktık yola kahvaltı için Arsin At Çiftliği'ne vardık. Yakın zannetmiştim ancak yukarılara doğru sislerin içinden baya uzunca bir yol katettik. Geceden yağmur yağmış ve bu güzel eser karşıladı beni :)
Sade bir mekandı ve kahvaltı için çok çeşit yoktu. Zaten sade bir mekan için çok doğal ve lezzetli bir kahvaltıydı. Menemeni ve kuymağı gerçekten çok lezzetliydi tavsiye ederim :) Kahvaltıdan sonra ata binenleri izledim. Ben malesef binemedim bu sefer çamurla kaplı yere düşmekten mi korktum yoksa daha önceki ata binme tecrübemden mi bilmiyorum ama sadece izlemekle yetindim :) Etrafta o kadar çok sis vardı ki fotoğraf için çok farklı bir deneyimdi bence, atlar falan zaten sleepy hollow sahnesi gibi :)

Sislerin arasından kalktık çok anlatılan Uzungöl'e vardık. Aslında doğası anlatıldığı kadar güzel ve etkileyiciydi. Yemyeşil yer yer sararmış dağlar ve ortada nefis çarşaf gibi bir göl. Dağların yeşilliği göle yansımış içinizi ısıtacak bir görüntü. Ancak hatta kocaman bir ancakla şunları söylemeliyim ki ben gölü görmek için çok uğraştım hatta gölden çok bina manzarası gördüm. Her tarafa oteller ve pansiyonlar yapılmış. İnsan eli değmiş yine değmiş ve kirletmiş :( tabi ki binaların fotoğrafını çekmek istemedim bu nedenle bina çıkmasın diye baya uğraşıp didindim ancak bu fotoğrafı çekebildim...
Sakin bir yürüyüşten başka yapılabilecek en güzel şey bence bisiklete binmek burada. Go cart, atvler de var ama bu güzel manzara da en güzeli bisiklet :) Arabalar bazen çok engel olabiliyor ancak yine de ben çok eğlendim.
Bir gezimiz de böyle geçti ben Uzungöl'de umduğumu bulamasam da binalarla işgal edilmiş de olsa doğası yeter görmek için:)

20 Ekim 2014 Pazartesi

HIŞIR HIŞIR BİR BAYKUŞ :)

   Sınıfta bir sonbahar atmosferi var ki değmeyin keyfimize bir de yağmurdan fırsat bulup bahçeye çıkabildiğimiz zamanlar çok eğlenceli oluyor. Sevgili İnciminci'nin sitesinde gördüm ve fikre bayıldım. Ertesi gün bahçede yere dökülen yaprakları inceleyip renklerine göre grupladık çocuklarla ardından her çocuk kendi poşetine yaprak topladı ve sınıfa gelip bu cicileri yaptık. Yaprakları şeffaf dosyaya koyarak kenarlarını kulak şeklinde bantladık. İki göz bir gaga iki de bacakla buyrun size hışır baykuşlar :)

MÜRDÜM VE KUŞLAR

Blogta ilk defa yazıyorum bu konuda ama zamanı gelmişti sanırım :) moda konusunda bir iddiam yok ama kendime göre renklerle oynamayı severim, bu nedenle günün cebinden bu ciciler de çıksın istedim artık :) 
Etek giymeyi sevdiğimden yaz, kış, bahar hiç fark etmez ince bluzlarla, gömleklerle ve işte böyle soğuk havalarda da kazaklarla birleştiriyorum:) 


22 Mayıs 2014 Perşembe

GÜNEYDOĞU GEZİSİ-MARDİN

İlk defa gezmiyorum ama ilk defa bir gezi yazmayı deniyorum. Gezi yazılarını sıkça okurum ama cesaret edemiyordum ancak Güneydoğu bende o kadar derin izler bıraktı ki bu yazıyı yazmak en çok istediğim şey oldu. İlk durak Mardin.
Cuma akşamı çıktık yola otobüsümüz küçük konforumuz pek yerinde olmasa da değer diyerek avuttum kendimi. Sonra da pişman olmadım bu söylediğimden zaten. Yol uzun biraz ama genelde uyuduğum için zorlandığımı söyleyemem. Sabah gözümü yeni Mardin'de açtım. Şehri ikiye ayırmışlar eski Mardin ve yeni yapıların olduğu Mardin. Tabi hevesliyim ya eski Mardin'i görmeye betonarme görmeye tahammülüm yok. Kahvaltımızı  da açık büfe kahvaltıcıda yapınca biraz huysuzlanmadım değil :) Kahvaltıdan sonra doğru eski Mardin'e. O kadar güzel, doğal ve sıcak bir duygu kaplıyor ki insanın içini aşağıdan yukarı baktıkça. Beni büyüledi Mardin. Yalnız evlerin üzerine kondurulmuş güneş enerjileri ve çanak antenlere de üzülmedim değil. Kıymetli şeyleri nasıl da böyle kirletebiliyoruz o güzel Mardin'in yüzüne çanakları konduruyoruz anlayamıyorum. Neyse yavaş yavaş yukarıya doğru taş sokaklardan çıkmaya başladık. Sokaklar o kadar dar ve karışık geldi ki zamanın çoğunu gruptakilerin kaybolmamasına harcadık diyebilirim. Sokaklarda karşımıza eşeklerle yolculuk yapan insanlar çıktı. Araba girmediğinden insanlar ulaşımda bu cici eşekleri kullanıyorlar.
Eski konakları restorant ya da butik otellere çevirmişler. Butik otellerden birinde karşımıza bu sevimli çift çıktı. İstedikleri gibi dolaşıyorlardı ortalıkta:)
Alışveriş isteği hiçbir yerde yakamızı bırakmıyor. Grupta alışveriş isteyen çok olduğundan ikinci durak çarşıya gittik. Çarşı deyince hayalimde el yapımı eşyalar, gümüşler ve etnik eşyalar canlandı ancak Mardin'in çarşısı bile Çin mallarıyla donanmış. Bulabildiğim en güzel şeyler sabunlar ve baharatçılardı.

Çarşıda gezerek Mardin'in en eski camisi olan ve Mardin'in göbeğinde bulunan Ulu Camiye ulaştık. Ulu Cami Mardin'de mutlaka görülmesi gereken bir yer. Taş duvarları ve tarihiyle büyüleyici. Başlangıçta çift minaresi varmış ama biri yıkılmış Bunun için de bir çok söylenti varmış ancak tam olarak nasıl yıkıldığı bilinmiyor.

Ulu Cami'den ayrılıp Mardin Kalesi'ne doğru yola çıktık Tavsiyem dik merdivenlerden değil yoldan dolanarak çıkmanız çünkü ben dolanarak çıkarken bile çok yoruldum. Yolda tarihi Kız Meslek Lisesine uğradık restore edilimiş ve hala lise olarak kullanılıyor. Taş işlemeleri ile etkileyici bir bina. Tam ben hayran hayran binayı gözlerken yanıma bir minik yanaştı. Ulu Cami minaresini tutarmış gibi fotoğraf çektirmek ister misiniz diye sordu. Önce bir şaşırdım sonra tamam dedim. Minik hemen kolumu nasıl tutacağımı gösterdi şip şak çekti fotoğrafı. Sohbet ettik biraz bu minik rehberle ve bu fotoğrafa her baktığımda o miniğin yüreğinin güzelliğini hatırlayacağım :)
Minikten ayrılıp yola devam ettik ve içimden dedim ki kendi kendime " Keşke bu minik rehberlik yapsa bize" eminim daha bir güzel gözle görürdük Mardin'i. Biraz daha çıkınca yokuştan karşınıza Tarihi Zinciriye Medresesi çıkacak. Manzarası, güzel mimarisi ve içindeki anlamlı çeşmesiyle o da ayrı bir büyüledi beni. Balkonundan Mardin'e kuş bakışı bakabilir ve önünüzde deniz misali uzanan mezapotamyayı hayran hayran izleyebilirsiniz. Keşke Güneş'in batışını izleyebilseydik oradan dedim ama daha öğle vakti bile olmamıştı :)
Zinciriye Medresesi'nden Mardin Kalesi'ne gideceğiz derken öğrendik ki kaleye giriş yasakmış. Uzaktan seyretmekle yetindik ve düştük bayır aşağı yemek yollarına :)
İşte her çeşidi etli güzel Mardin menümüz. Yemekler gerçekten şahane hele kağıt kadar ince hamuruyla pideye bayıldım. Etli ekmek kesinlikle tadına bakılması gereken bir lezzet. 

Kendisi ayrı güzel yemekleri ayrı güzel bu güzel yüzlü Mardin'den Hasankeyf'e yola çıkarken aklımda bir çok şey vardı ama emin olduğum tek şey Mardin'e bir daha gelmem gerektiğiydi.