22 Mayıs 2014 Perşembe

GÜNEYDOĞU GEZİSİ-MARDİN

İlk defa gezmiyorum ama ilk defa bir gezi yazmayı deniyorum. Gezi yazılarını sıkça okurum ama cesaret edemiyordum ancak Güneydoğu bende o kadar derin izler bıraktı ki bu yazıyı yazmak en çok istediğim şey oldu. İlk durak Mardin.
Cuma akşamı çıktık yola otobüsümüz küçük konforumuz pek yerinde olmasa da değer diyerek avuttum kendimi. Sonra da pişman olmadım bu söylediğimden zaten. Yol uzun biraz ama genelde uyuduğum için zorlandığımı söyleyemem. Sabah gözümü yeni Mardin'de açtım. Şehri ikiye ayırmışlar eski Mardin ve yeni yapıların olduğu Mardin. Tabi hevesliyim ya eski Mardin'i görmeye betonarme görmeye tahammülüm yok. Kahvaltımızı  da açık büfe kahvaltıcıda yapınca biraz huysuzlanmadım değil :) Kahvaltıdan sonra doğru eski Mardin'e. O kadar güzel, doğal ve sıcak bir duygu kaplıyor ki insanın içini aşağıdan yukarı baktıkça. Beni büyüledi Mardin. Yalnız evlerin üzerine kondurulmuş güneş enerjileri ve çanak antenlere de üzülmedim değil. Kıymetli şeyleri nasıl da böyle kirletebiliyoruz o güzel Mardin'in yüzüne çanakları konduruyoruz anlayamıyorum. Neyse yavaş yavaş yukarıya doğru taş sokaklardan çıkmaya başladık. Sokaklar o kadar dar ve karışık geldi ki zamanın çoğunu gruptakilerin kaybolmamasına harcadık diyebilirim. Sokaklarda karşımıza eşeklerle yolculuk yapan insanlar çıktı. Araba girmediğinden insanlar ulaşımda bu cici eşekleri kullanıyorlar.
Eski konakları restorant ya da butik otellere çevirmişler. Butik otellerden birinde karşımıza bu sevimli çift çıktı. İstedikleri gibi dolaşıyorlardı ortalıkta:)
Alışveriş isteği hiçbir yerde yakamızı bırakmıyor. Grupta alışveriş isteyen çok olduğundan ikinci durak çarşıya gittik. Çarşı deyince hayalimde el yapımı eşyalar, gümüşler ve etnik eşyalar canlandı ancak Mardin'in çarşısı bile Çin mallarıyla donanmış. Bulabildiğim en güzel şeyler sabunlar ve baharatçılardı.

Çarşıda gezerek Mardin'in en eski camisi olan ve Mardin'in göbeğinde bulunan Ulu Camiye ulaştık. Ulu Cami Mardin'de mutlaka görülmesi gereken bir yer. Taş duvarları ve tarihiyle büyüleyici. Başlangıçta çift minaresi varmış ama biri yıkılmış Bunun için de bir çok söylenti varmış ancak tam olarak nasıl yıkıldığı bilinmiyor.

Ulu Cami'den ayrılıp Mardin Kalesi'ne doğru yola çıktık Tavsiyem dik merdivenlerden değil yoldan dolanarak çıkmanız çünkü ben dolanarak çıkarken bile çok yoruldum. Yolda tarihi Kız Meslek Lisesine uğradık restore edilimiş ve hala lise olarak kullanılıyor. Taş işlemeleri ile etkileyici bir bina. Tam ben hayran hayran binayı gözlerken yanıma bir minik yanaştı. Ulu Cami minaresini tutarmış gibi fotoğraf çektirmek ister misiniz diye sordu. Önce bir şaşırdım sonra tamam dedim. Minik hemen kolumu nasıl tutacağımı gösterdi şip şak çekti fotoğrafı. Sohbet ettik biraz bu minik rehberle ve bu fotoğrafa her baktığımda o miniğin yüreğinin güzelliğini hatırlayacağım :)
Minikten ayrılıp yola devam ettik ve içimden dedim ki kendi kendime " Keşke bu minik rehberlik yapsa bize" eminim daha bir güzel gözle görürdük Mardin'i. Biraz daha çıkınca yokuştan karşınıza Tarihi Zinciriye Medresesi çıkacak. Manzarası, güzel mimarisi ve içindeki anlamlı çeşmesiyle o da ayrı bir büyüledi beni. Balkonundan Mardin'e kuş bakışı bakabilir ve önünüzde deniz misali uzanan mezapotamyayı hayran hayran izleyebilirsiniz. Keşke Güneş'in batışını izleyebilseydik oradan dedim ama daha öğle vakti bile olmamıştı :)
Zinciriye Medresesi'nden Mardin Kalesi'ne gideceğiz derken öğrendik ki kaleye giriş yasakmış. Uzaktan seyretmekle yetindik ve düştük bayır aşağı yemek yollarına :)
İşte her çeşidi etli güzel Mardin menümüz. Yemekler gerçekten şahane hele kağıt kadar ince hamuruyla pideye bayıldım. Etli ekmek kesinlikle tadına bakılması gereken bir lezzet. 

Kendisi ayrı güzel yemekleri ayrı güzel bu güzel yüzlü Mardin'den Hasankeyf'e yola çıkarken aklımda bir çok şey vardı ama emin olduğum tek şey Mardin'e bir daha gelmem gerektiğiydi.